Nurullah AYDIN24 Ocak
2013-ANKARATürkiye’nin
temel talihsizliği, toplumu yönlendirenlerin kimlik ve kişilikleridir. Siyasette,
iş dünyasında, sporda, sanat dünyasında, akademik çevrede herkes birbirini etkisizleştirmeye
itibarsızlaştırmaya çalışmaktadır. İnsanları aydınlatma, bilgilendirme, yol ve
yön gösterme de öncü olması gereken aydınlar
ise etkisiz izleyici konumundadır. Gerçek
aydınların yerinde kimler var? Eğitimi sınırlı Dini kisve sahibi olan kişiler
etkili ve de yetkilidir. Yine belirli merkezlerin her konuda bilen olarak TV
ekranlarında yer verdiği tipler. Kendi milletine, kendi değerlerine yabancı
ahkam kesme ustası olan bu tipler ne yazık ki Türkiye aydını diye kamuoyunda yer edinmiştir. Batıcı Türk
aydını;
Fransız edebiyatını iliklerine kadar bilir. Aynı şekilde dinci Türk aydını,
Arap menkibelerinin hepsini dini gereklilik diye bilir. Bu derece ilerici ve
dinci aydın, klasik Türk büyüklerinden o dönemde yaşamış kaç şair ya da bilim
adamı sayabilir? Batıcı okumuşlar; batılı
düşünürleri, dinci okumuşlar ise;
Arap düşünürleri bilir. Türkiye'nin en
büyük talihsizliği;
inkılapçı bir aydın kadrosunun olmayışıdır. Osmanlının son dönem aydınları
ileri Tanzimatçılardır. Aydınların gelişme aşamaları, mutlakiyetçilik,
meşrutiyetçilik, cumhuriyetçilik, dincilik, Amerikancılık nihayet
Avrupacılıktır. Aydınlık
felsefesi;
Rasyonalizmi ve onun üst yapısı gelişmiş denilen Batılı ülkeler için bir
sıçrama ve önemli bir aşamadır. Ama bu onlar içindir. Eğer onların telkini ya
da baskısıyla sizi böyle bir aşamaya itiyorlarsa ülkenizde geliştireceğiniz
ilericiliğin hiçbir anlamı olamaz. Aydınlar; ülkenin
gelişmesi ve geleceği için birer ulusal kılavuz değil komprador ilericiliğin
yani yabancı kültürünün Türkiye temsilcisi olurlar. Bu ise geçmiş kültürlerini
yerecek hatta unutacak, yerine yabancı kültürlerini koyacaklardır. Şimdi
durum farklı mı? Hayır! En aklı başında yazar ilericilik iddiasıyla aydınlanmayı öne çıkarıp ülkenin geçmişini gericilik diye laikçilik diye karaladı
mı tarihi misyonunu yerine getirdiğini sanıyor. Aynı
şeyi kendine örnek aldığı aydınlanmış batılı
ülke aydınları yapmıyor. Türkiye’de; Fransa’nın 15.
yüzyıl şairleri ya da 16. yüzyıl mütefekkirleri hatırlanıyor. Ya da Emevi ve
Abbasi dönemi Arap düşünürler birer dini vecibe gibi biliniyor. Batılı
ülkede aydın’ın aydınlıkçı olması
yeterlidir. Çünkü kültürü başka yabancı ve emperyalist kültürün tehdidi altında
değildir. Bu nedenle ümmet kültürünü eleştirir, kendi kültürünü göklere
çıkarır. Ve yine emperyalist olduğu için bu kültürü başka halklara dayatmaya
kalkışır. Oysa imparatorluğun
son iki yüz yılı yarı sömürge yaşamış, kültürü ileri aşama diye köklerinden
koparılıp emperyalist kültürüne bağlanmış ülkelerde durum farklıdır. Onlarda
anti-emperyalist olmak gibi sorun yoktur. Çünkü kendisi emperyalisttir, laikliği
de zamanla zararsız hale dönüştürmüştür. Anti-emperyalistolmak, aydınların en önemli ilkesidir. Türkiye'nin
talihsizliği
aydınların, kendi aydını olamamasındandır. Türk aydını; kendisini
İslamcı, ilerici, dinci, cemaatçi, sosyalist, demokrat, liberal, milliyetçi ve
inkılapçı sayar. Oysa bu özellikler;
Batı'nın yüzyıllardır sömürge olarak kullandığı ülkelerde eliyle yetiştirdiği komprador aydınlara yakıştırdığı
özelliktir. Aydın diye kendi
toplum değerlerini yok sayan akademik unvanlı, gazeteci kimlikli kişilerle,
toplumdaki değerler yozlaşması ve toplumsal çözülüşün hızlanması kaçınılmazdır.
Aydın; akıl ve bilim
rehberliğinde, insanlık birikimi ile evrensel değerler ışığında kendi toplum
değerlerini harmanlayan kişidir. Günün
Sözü: Aydın, üreten, bunu aktarmak ve uygulatmak için
mücadele edendir.